24 Ocak 2011 Pazartesi

BAL VE ZENCEFİL

Zencefil binlerce yıldır Çin, Hindistan gibi ülkelerde bir çok hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır.Bizimde kimi yörelerimizde yemeklere katılan bir lezzet kaynağıdır. Ancak henüz layık olduğu ilgiyi görmediğini çok rahatlıkla söyleyebiliriz.
Geçtiğimiz günlerde gribe yakalandığımda bir tatlı kaşığı bal ile bir tatlı kaşığı zencefili bir bardak süte katarak iyice karıştırdım ve içtim. Öncesinde okula nasıl gideceğimi, bu vaziyette ders işleyip işleyemeyeceğimi düşünürken, “en iyisi rapor alıp birkaç gün dinlemek” diye içimden geçirmiştim.Aradan bir saat geçmemişti ki kendimi gayet zinde hissetmeye başladım.Bir bardak süt ile birlikte bir tatlı kaşığı bal ve zencefili sabah kahvaltıdan önce bir kez daha içtim.Çok hafif öksürükten başka, halsizlik yorgunluk,baş ağrısı gibi gribal enfeksiyon alametlerinden hiçbirini yaşamadım.Derslerimi aksatmadan günü tamamladım.Benimkisi bir tesadüf mü idi yoksa gerçekten bu karışım iyileştirme özelliğine mi sahip ben bilemem. Bildiğim bir şey varsa oda iyileştiğim gerçeği.Gerisi tıp uzmanlarının bilebileceği bir iş.
Fitoterapi uzmanlarının sitelerine baktığımda derlediğim bilgileri aşağıda belirteceğim.
“Soğuk algınlığı,grip gibi hastalıklarda bir çay kaşığı toz zencefil bir tatlı kaşığı bal ile karıştırılıp macun yapılarak yenildiğinde insanın içini ısıtarak bronşlarını açar temizler.”
Bir başkası: “Balgamı söktürür,öksürüğü keser.”
“Zencefil aynı zamanda doğal aspirindir.Kanı sulandırır,damarları açar,pıhtılaşmayı önler.”
“İyi bir zihin açıcıdır.Hafızayı güçlendirir,beyni canlandırır.İyi bir bulantı ilacıdır. Deniz ve araba tutmalarında kullanıldığında bire bir çözümdür.”
“Zencefil anne sütünü artırır, bağışıklık sistemini güçlendirir.Sindirim sistemini düzenler.hızlandırır, enerji verir.
Yine aynı kaynakların vurgu yaptığı ortak nokta şu: Zencefil iki yaşından küçük çocuklara verilmemeli , yetişkinler dört gramdan fazla kullanmamalıdır.
Bir Alman uzmanın şöyle söylediği de rivayet edilmektedir: “Bir kızım olsaydı adını zencefil koyardım”
Evet zencefil böyle özellikleri olan bir bitki. Bu bitkiden maksimim düzey ve sürede faydalanabilmek için uzmanların tavsiyesi mutlaka bal ile tüketilmesi yönündedir.

23 Ocak 2011 Pazar

ZARARLI BAKTERİLER BALA KARŞI KOYAMIYORLAR

“Antibiyotiğe karşı direnç kazanarak bağışıklık sistemini zayıflatan zararlı bakteriler,bala karşı yamaktadırlar.Muhtevasında var olan bazı enzimler sayesinde bir çok zararlı bakteri yok eden bal,tifo ve dizanteri mikroplarını çok kısa sürede etkisiz hale getirmektedir.Bu konuda Tarım Dergisi’nde bir makale yayınlayan Ziraat Mühendisi sayın Neriman KARA,yetişkin bir insanın yılda beş kilo bal tüketmesi gerektiğini belirterek ,”Bize sunulan bu çok özel besin,fiziksel olarak sağlık, zindelik getirdiği gibi ruhen de mutluluk ve dinginlik veriyor.”diyor.Balın en önemli özelliğinin bakteri barındırmaması olduğunu söyleyen sayın Kara, “ antibiyotiklere karşı dirençli olduğu bilinen bazı bakterilerin, bala karşı koyamadığının ispatlandığı” bilgisini veriyor.Bal sayesinde tifo mikrobu 48 saatte,dizanteri mikrobu ise 10 saatte yok ediliyor.
Kansız kalmış kişiler,büyüme e gelişme çağındaki gençler ile her yaştan insanın beslenmesinde büyük önem taşıyan balda on iki değişik enzim yer almakta.Enzimler bütün biyokimyasal süreci organize ediyor.,hızlandırıyor ve hastalıkları iyileştiriyor.Balın içindeki magnezyum damarlarda kanın pıhtılaşmasını önlüyor,Stresin olumsuz etkilerinden koruyor.Potasyum, barsak adalelerinin faaliyetini artırıyor. İçerdiği polenler, bağışıklık sistemini kuvvetlendirirken ve besinler yoluyla zararlı maddelerin etkisinden koruyan maddelerin bağırsakta serbest bırakılmasını sağlıyor.Balda ayrıca vücudun az miktarda üretebildiği chocin maddesi bulunuyor.Chocin karaciğerin yağ metabolizmalarını ayarlayarak yağ bağlamsını engelliyor.”
Zencefille tüketilen bal, soğuk algınlığına bağlı mevsim hastalıklarının çok hafif atlatılmasını sağmaktadır.Bir bardak süte bir tatlı kaşığı bal, bir tatl kaşığı zencefil katarak oluşturacağınız bal şerbeti grip başta olmak üzere mevsimle hastalıkların hepsini çok dinç ve inde olarak atlatmanıza yardımcı olacaktır. Tecrübe ile sabittir.

16 Ocak 2011 Pazar

ARILIK YERİ TESPİTİ

Arılık yerinin tespiti konusunda özellikle acemi arıcılarımız bir hayli sıkıntılar yaşamaktadırlar.Genellikle mekan seçimini de zorlandıkları gelen soru yoğunluğundan rahatlıkla anlaşılmaktadır.Kapalı yer mi, açık mekan mı ikileminde kalanlar çoğunlukla kapalı mekanın daha iyi olacağı düşüncesiyle hareket etmektedirler.Ne getirip ne götüreceği iyi hesap edilmeden bulunan ilk kapalı bir yere arılar bırakılmaktadır.Belki ilk bakışta bir çok haklı neden bulunabilse de genel uygulamaya bakıldığında da arıların açık alanlara konaçlandırıldığı hemen fark edilmektedir.Ban göre kapalı mekanın riski açık alanlara göre aha çoktur.Ayrıca değerli Hocamız Prof. Dr. Muhsin DOĞAROĞLU kapalı mekanlarda yeterli hava sirkülasyonu olmayacağından biriken karbondioksitin arıların ölümüne neden olacağını belirtmektedir.
Açık alanda arılar konaçlandırılmak istendiğinde ilk dikkat edilecek şey, hakim rüzgarlara açık olmamasıdır.Sürekli sert rüzgarların estiği bir mekanda yaz mevsiminde arıların çalışma ritmi bozulup strese girecekleri gibi kışında uçma deliklerinden içeri dolan sert rüzgar, kovan içi salkımlarını bozacak ve arıların ölüm ,yitmesine neden olacaktır.Arkası kuzeye yaslanmış dağ eteği yada tepe yamacı arı konaçlandırılmasında uygun mekanlar olarak görülmektedir. Az arılarda ise kuzey gerisinde bir duvar bulunan, uçuşunu engellemeyecek ön açıklığa sahip bir mekan arılık yeri için uygundur.
Arıların suya uzaklığı da arıcılar tarafından hep merak edilmiştir.Arılık ile suyun arasındaki mesafe ne kadar olmalıdır? Bu soruya lider arıcılar genellikle 500 m. cevabını vermektedirler.Arıların bulunduğu yere su kaynağı 500 m. Den uzak değilse özel tedbir almaya gerek yoktur.Eğer uzak ise arılıkta arıların su içeceği bir düzeneğin oluşturulması gerekir.
Bunlardan başka birde yabani hayvan saldırılarına karşı alınacak tedbirler konusu gündeme geliyor ki, bu da yörelere göre değişiklik göstermektedir. Karadenizli arıcılar ayıya karşı tedbir alırken adeta köşe kapmaca oynuyorlar.Genellikle yüksek mekanlara kovanlarını yerleştiriyorlar.Böylece ayı saldırılarından kovanlarını koruyorlar.Diğer bölgelerde ise ayı tehlikesi olmadığı sürece ciddi bir hayvan saldırısı söz konusu olmamaktadır. Bazen büyükbaş hayvanlar otlarken kovanlara sürtünüp devirebilirler.Bunun içinde arılığın etrafını dikenli tel ile çevirmek yeterlidir.
Arılık seçiminde bir diğer dikkat edilmesi gereken konu ise yörenin flora durumudur.Bitki zenginliği yok ise,otlar kısa sürede çiçek açıp hemen kayboluyorsa, ya da o bölgede bol miktarda arı varsa yani dar bir alanda yüzlerce koloni bal topluyorsa burada başarılı arıcılık faaliyeti sürdürmek zordur.O halde yeni arıcı arı yoğunluğunu olmadığı başka bir mekanı tercih etmesi gerekir.Bu konuda verilebilen net rakamı dört yüz olarak hatırlıyorum. Üç km.lik bir alanda dört yüz koloni varsa o bölge potansiyel olarak ancak mevcut arıların ihtiyacına cevap verebilecektir.Bu sayının üzerine ilave edilen her koloni kendisiyle birlikte diğer kolonileri de zor durumda bırakır.
Bu durumda yeni arıcı bölge dışından bir yer bulacak demektir.

13 Ocak 2011 Perşembe

ARI BİTİ


Bu gün bir çok arıcı tarafından Varrova ile karıştırılan arı zararlısından bahsetmek istiyoruz.Arı biti:Zira bu zararlı da diğer zarlılar gibi mücadele edilmesi gereken muzır bir yaratıktır. Arı bitleri» (Braulidae) ailesinde, bilinen yalnız bir tek tür vardır: Kahvemsi ve kıllı minik arı biti {Braula coeca). Bu sinek kanatsızdır. Arı bitleri o kadar ufaktır ki, düzinelercesi bir tek bal arısının sırtında kalarak bir arının üzerinden ötekine geçer ve ağızlarından yiyeceklerini alırlar.Yani iyi bir arı asalağıdır.
Larvaları da peteğin içine gömülerek balla veya polenle veya ikisinin karışımıyla beslenirler. Orta Avrupa ile Akdeniz ülkelerinde yaygın olan arı biti dünyanın, arı beslenen birçok kısımlarına yayılmıştır. Bu bakımdan arı yetiştiricilerinin çok dikkat emesi gereken arı düşmanlarından birisi de başlıca düşmanlarından biri de arı bitleridir. Bu bitler arı kovanlarına büyük zarar verirler.Güçlü kovanlarda bulunamayacağını ifade eden arıcılar varsa da gerçekte az veya çok her kovanda bulunduğu bilinmektedir.
Arı biti ile mücadeleyi ikiye ayırmak gerekir.Biri arıların geneline uygulanacak mücadele yöntemi diğeri ise yalnızca ana arıyı bitten kurtarma çalışmasıdır.Bunun için Türkiye arıcılığının piri büyük usta Nizameddin KAYRAL Bey, şöyle bir yöntem tavsiye etmektedir: Kürdan şeklinde bir çöpün ucuna pamuk dolayarak ballı petek gözüne batırdıktan sonra yakaladığımız ana arının üzerindeki bitlere hafif hafif elimizdeki kürdan ile dokunmaktır.Bu dokunuşlarla kürdanın ucundaki ballı pamuğa yapışan bitler ana arının üzerinden uzaklaştırılmış olacaktır.Büyük ustanın tavsiye ettiği bir diğer yöntem de ana arının avuç içine alınarak sigara dumanının üzerine üflenmesi ve bir müddet avucun kapalı tutulmasıdır.
Kovan geneli arı biti mücadelesinde beş gram kadar kafur alınıp arılar üzerine serpelenir.Bu işlemi yapmadan önce kovan tabanına bir kağıt serilir. Ertesi gün kağıt üzerine dökülen bitler kağıtla birlikte alınarak dışarı atılır.O hayvancıkları yakmak gibi bir yönteme baş vurulmasını ben şahsen doğru bulmam.Kafur ile yapılan mücadelenin varrova mücadelesi içinde iyi geldiğini hatırımızda tutmakta fayda var.
Bir başka yöntem de arılar içeride iken bol miktarda duman vererek kovan uçma deliğini birkaç dakika kapalı tutmak şeklindedir. Bunda da arı bitleri kovan tabanına döküleceklerdir. Önceden serilen gazeteyi kovandan uzaklaştırarak arılarımız bu muzır kücük canlılardan temizlemiş oluruz.Yine akşamları arılar çıtalar üzerine toplandığında üzerlerine püskürtülen şeker şerbeti de bu konuda bize yardımcı yöntemdir. Şeker şerbeti ile ıslanan bitler kendiliğinden tabana dökülecektir.Bunları ertesi kovan dip tahtasından uzaklaştırmak gerekir.Bu uygulamanın sıcak yaz akşamlarında yapılması gerekmektedir.

11 Ocak 2011 Salı

ARICILIKTA BAŞARI İÇİN TEMEL PRENSİPLER

Arıcılığa heves edenler, yeni başlayanlar, dostlar, arkadaşlar sıklıkla sorarlar: Hocam arıcılıkta başarılı olmak için neler yapmalıyız, nasıl çalışmalı nelere dikkat etmeliyiz?Tabi bir kitaplık sorulara bir cümlelik cevaplar istenir.Madem öyle bizde arıcılığa temel ilke olabilecek bazı prensiplerimizi sıralayalım.Bu yazdıklarımıza elbette ilave dilebilecek görüşler olabilir.Bu kadarı bile bizi arıcılıkta sıra dışı arıcılar arasına dahil etmeye yeter. Yeter ki, biz bunları aksatmadan uygulayalım.
1- Güçlü kolonilerle çalışılmalıdır.
2- Genç analar ile çalışılmalı, iki yılda bir analar değiştirilmelidir.
3- Hiç aksatmadan sürdürülen bir varrova mücadelesi olmalıdır.
4- İlk bahar ve sonbahar beslenmesine dikkat edilmelidir.
5- Kolonileri nemden, rüzgar ve açlıktan korumalıdır.
6- Yörenin kendi arısıyla çalışılmalıdır.
7- Oğullar dala çıkarılmamalıdır.
8- Arılar bölme yoluyla çoğaltılmalıdır.
9- Tıpkı varrova mücadelesi gibi eşek arısı mücadelesi de kesintisiz sürdürülmelidir.
10- Her yıl ihtiyacın kadar kullanabileceğiniz hazır kabartılmış peteğiniz olsun.
11- Başka arılığa ait malzemeler kullanılmamalıdır.
12- Oğul mevsiminde her altı günde mevcut çıtaların tamamı kontrol edilmelidir.
13- Arıcı ana arılarını kendisi üretmelidir.
14- Arıcı tertip ve düzene dikkat etmeli, ayrıca kullandığı araç ve gereçleri sıklıkla temizlemelidir.
15- Arıcı sürekli kendini geliştirmek için okumalıdır. Mevsimsel işler için özel okumalar yapmalı. Mesela: oğul zamanı oğulla ilgili yazılanları okuyarak kendisini bekleyen yeni duruma karşı donanımlı bulundurmalıdır.
16- Arıcı ihtimal dahilinde bulunan her türlü aksilik için önceden tedbirler almış olmalıdır.
17- Arıcı meteorolojik bültenleri iyi takip etmelidir.Güzel havalarda yapılacak işler ertelenmemelidir.Yarın ya da diğer gün şu an var olan güzel hava olmayabilir. Arıcılıkta seri hareket başarının önemli kurallarından birisidir.
18- Arı hastalıklarına karşı hazırlıklı olmak gerekir.Hastalıkları tanımak,ilaçlarını hazır bulundurmak gerekir. Hastalılarda mücadelede öncelikli olarak balda, petekte kalıntı bırakmayan türleri tercih edilmelidir.
19- Arılığınızın bir yerinde anti histamik ilaçlarını bulundurunuz. Size olmasa bile bir kazazedeye(arı tarafından sokulan kimseye) gerekebilir.
20- Arıcılığı sevmiyorsanız kazanç sağlamak amacıyla arıcılık yapılmamalıdır.

9 Ocak 2011 Pazar

ARILARDA UZLAŞMA KÜLTÜRÜ

ARILARDA UZLAŞMA

Arılarda diğer işler gibi yuva bulma işi de uzlaşmayla belirlenir.Oğul vererek koloniyi terk eden arılar bir dala kamp kurar yaklaşık bir düzine arıyı yeni yuvanın bulunması için keşfe göndeririler. Bundan önceki yazımızda da anlattığımız üzere Yuvanın iç hacminden havalandırma durumuna kadar bir çok yönden bulunan yer değerlendirilir ve haber bekleyen koloniye iletilir.Koloni ilkgelen habere itibar edip hemen bulunan yere göç etmeyi düşünmez. Diğer keşifçiler de dönerek buldukları yer hakkında bilgi verirler.Bulunan yuvanın niteliği keşifçi arının dans hareketleriyle belirtilir. Verilen bilgiler bir öncekinden iyiyse birinci gelen kendi bulduğu yer için dans etmekten vaz geçer ve arkadaşınınkinin bilgilerini teyit için arkadaşının bulduğu yuvayı incelemeye gider. Döndüğünde verilen bilgilere katılıyorsa arkadaşıyla birlikte aynı dansı yaparak arkadaşına katıldığını belirtir.Bu şekilde diğer arılarda buldukları yuva için bilgiler aktarır diğerlerininki kendilerininkinden daha uygun ise gidip uygun olduğu iddia edilen yuvada keşif yaparlar.Onlarda verilen bilgilere katılıyorlarsa kendi danslarından vaz geçerek arkadaşlarının buldukları yuva lehinde dans etmeye başlarlar.Keşifçiler arasında tam bir uzlaşma sağlanıncaya kadar süreç bu şekilde işler. En sonunda karar verilen yere göç edilir.
İnsanları bile kıskandıracak bu kadar üst düzey uzlaşma kültürünü arılar hangi demokrasi okulundan öğrenmişler dersiniz.Koloninin selameti için her bir arının hiçbir kompleks yaşamadan kendi buldukları yerden vaz geçmeleri ,arkadaşının bulduğu yuvanın daha uygun olduğu konusunda görüş beyan etmeleri ne müthiş değer gamlıktır. Her kişinin asıl yükümlülüğünün, kendisini başkalarına, topluma adamak olduğu düşüncesine dayanan ve A. Comte ile Spencer'in temelini attıkları ahlak görüşünü okumuşlar damı bu bu asil davranışı sergiliyorlar.Arılar milyonlarca yıl öncesinden beri var olduğuna göre böyle tahsil filanında akıl dışı bir yaklaşım olması hasebiyle söylenebilecek geriye ne kalıyor?
Yaratan ne yaratmışsa onları mükemmel bir şekilde yaratmıştır.Arılar bu yüce hasletleri doğuştan beraberinde getiriyorlar.Yaratan onları dünyaya gönderirken bu donanımlarla yüklü olarak gönderiyor. Var mı başka bir izahı?

8 Ocak 2011 Cumartesi

ÜSTÜN MÜHENDİS VE MATEMATİKÇİLER

Petekler altıgen prizma şeklinde olup, en az balmumuyla en çok balı depo edebilecek şekilde imal edilirler. 500 gram balmumundan otuz beş bin petek yapılıp, içine 10 kg bal saklanır.



Yapılan petekler kuvvet ve hafiflik bakımından birer harikadır. Duvarları santimetrenin 1/500’ü inceliğinde olup kendi ağırlığının 30 mislini taşıyabilir. Altıgen prizma aynı zamanda dışarıdan zorlamaya karşı en dayanıklı şekildir. Petek hücreleri o kadar muntazamdır ki, on sekizinci asırda yaşamış Fransız bilim adamı Remaur, bu hücrelerin çaplarının milletlerarası bir ölçü olarak kullanılmasını teklif etmiştir. Bütün petekler aynı büyüklükte değildir. İhtiyaca göre değişik konum ve şekillerde olurlar. Bir kısmı polen (çiçek tozu) veya balla doldurulmuştur...




Arıların petek hücrelerini inşa ederken 3 ayrı açıyı dikkate almaları gerekmektedir.

1-Petek hücrelerinin iç açıları

2-Hücrelerin yere yaptıkları açı

3-Hücre tabanlarındaki eşkenar dörtgenlerin açıları

Arılar kusursuz bir altıgen için gerekli olan 120 derecelik açıyı da tamı tamına tutturarak petek hücrelerini inşa ederler. Bal arılarının petek inşasında dikkat ettikleri bir başka nokta ise hücrelerin eğimidir. Hücreler yere tam paralel olarak inşa edilse içeri konulan bal dışarıya akacaktır. Hücreler arılar tarafından her iki yana doğru 13'er derece yükseltilerek yere tam paralel olmaları engellenir.Arıların kullandıkları üçüncü açı ise hücre tabanlarının birleşme açılarıdır. Bu konu bilim adamları arasında tartışma yaratmış ve sonuçta yine arıların zaferi ile sonuçlanmış son derece dikkat çekici bir konudur.
Not: Bu yazı Kadir KARADAĞ'a aittir.

BARINAKLARIN BELİRLENMESİNDE YAPILAN İNCE HESAPLAMALAR

Bal arıları oğul vererek çoğalırlar.Ana arı koloniden bir kısım işçi arıyı yanına alarak yeni bir koloni oluşturmak üzere kovanı terk eder.Bu hadiseye oğul verme denir.İşçi arıların geri kalan kısmı kolonini devamının sağlanması için birden çok günlük yavruya arı sütü vererek ana arı adaylarını beslerler. Bu özel besleme ile hangi yumurtaların ana arı olacağı belirlenir.Bu arada koloninin esas ana arısı koloni tarafından horlanır, az besin verilir. Bunun neticesin ana arı ağırlığının %25’ini kaybeder.
Günler ilerler yeni ana arılardan ilki dünyaya gelir gelmez eski ana arı kovanı terk eder.Kovanı tek eden müstakbel koloni müsait bulduğu en yakın bir yere, genellikle bir ağaç dalına konar.Orada bir arı kümesi oluşturarak genelde koniye benzer bir görüntü vererek orada beklemeye başlarlar. Artık ne yurtları vardır nede yuvaları. U durumun acil çözüme kavuşturulması gerekir.Hiç vakit kaybedilmeden bir grup işçi arı daha önceki bal özü toplama ve diğer görevlerinden farklı olarak yeni bir görev üstlenirler. Yeni yuva için çevre araştırması yapmaya başlarlar.Şimdi aradıkları nektar bakımından zengin çiçek bölgeleri değil, ağaç ve kayalardaki oyuklardır.
Bu keşif uçuşu yapıldıktan sonra eğer uygun olabilecek bir yer bulunursa burada derinlemesine ve ince hesaplamalar yapılmaktadır.bazen bir saat süren inceleme işlemleri sürer.Çevresinde uçar, dışarıdan görünüşü ile ilgili değerlendirmeler yapar. Yerden yüksekliği kontrol eder.Genellikle keşif incelemelerinde keşifçi arı vaktini çoğunu iç değerlendirmelere ayırır. İçerde her yöne yürüyerek defalarca dolaşır.Bu konuda bir araştırma yapan Yale Üniversitesi’ inden Thomas Seeley,bu keşif yürüyüşleriyle yuvanın iç hacminin hesaplandığını ortaya çıkarmıştır.
Öyle bulunan her delik yeni koloniye barınak olamaz. Yerden yüksekliği, hacmi, giriş deliğinin güneye bakıp bakmadığı, giriş deliğinin genişliği, bu deliğin tabana yakınlığı arılarca değerlendirilen özellikledir.
Keşif için çıkan arılar uzun ve derinlemesine yapılan araştırmalar sonucunda yuva olma kriterlerine uygun bir barınak bulurlarsa koloninin haber beklediği yere dönerek bulduğu yer hakkında arkadaşlarına dans hareketleriyle rapor verir.Bu bilgi aktarma işlemi genellikle 30 ila 60 dakika sürer.Bu uzun süreli dansın karakteristik özelliği nektar yerinin tayinde yapılanın aynısıdır. Fakat bu kez çiçek tarlası değil koloniye yuva olmaya aday oyuk ya da delik hakkında bilgiler verilmektedir.

6 Ocak 2011 Perşembe

DANSLI İLETİŞİM

rıların iletişim dili danslarıdır.Aralarındaki her türlü iletişim ve bilgi aktarımı dansları yoluyla olmaktadır.Arıların dans hızı sabit değildir. Bal özünün miktarına ve niteliğine göre değişiklik göstermektedir.Dansın şekli ve hızı keşifçi arının bulduğu nektar ile doğru orantılı olarak artmakta yada azalmaktadır. Arılar yalnızca nektarın azlığını çokluğunu tayin etmekle kalmıyor diğer nektar kaynaklarına göre niteliğini de belirliyor.Hepsi tamam da başka işçi arıların bulduğu diğer nektar kaynaklarının durumunu nasıl biliyorlar?Bir çok alanı tarama yaptıktan sonra bir kıyaslama yapmadıklarını bilim insanları bizlere aktarıyorlar.Bu konuda çok net bilgilere ulaşan Von Frisch’in arıları boyayarak yaptığı gözlemlerde hemen hepsinin n kendi nektar kaynaklarından hiç ayrılmadıklarını gözlemliyor.Bu nedenle başka yerlerde neler olup bittiğini bilemeyecekleri açık.Buna rağmen çevrede bilinen en zengin ve nitelikli nektar kaynaklarına kısa sürede ulaşmalarının bir birlerine karşılaştırmalı bilgi aktardığını hissettirse de bunun nasıl olduğuna dair net bilgiler yok.Ancak bu tür kıyaslamaların kovan içinde kalan diğer alıcı arılarca nektar taşıyan arılara aktarıldığı görüşü en akla yatkın olanıdır.
Alıcı arılar kaliteli ürünle gelen arının yükünü hemen boşaltırken , niteliksiz besinle gelenleri bekletmektedirler.Kaliteye bir çeşit ödül verilirken kalitesize de ceza gibi muamale de bulunmaktadırlar.Bu geciktirilme neticesinde keşifçi arıların dansları zayıf ve isteksiz olmakta ve yeni bir durum değerlendirmesi yaparak kaliteli kaynaklara yönelmektedirler.Yani arıların dünyasında verimli olmak zorundasınız. Kaliteli ürünlerin altına imzanızı atmanız gerekiyor.koloni içinde itibarınız ürettiğiniz iş ve işin niteliği kadar olur.Burada tembelliğe atalete ,niteliksiz işe asla taviz yoktur.Ya iyi olacaksınız ya iyi olacaksınız. Başka alternatif yoktur.

Kim bilir hangi laboratuarda hangi teknolojiyle nektar tahlilleri yapılarak , bu akıllıca işleri bu kadar kısa sürede yapıyorlar diyesimiz geliyor. Ama ortada böyle bir teknolojide şuur da yok. Yalnızca bilinen tespit edilen ve harika işleyen bir düzen var.Öyle bir düzen ki kurulu bir saat gibi hiç şaşmadan milyonlarca yıldır devam etmekte.Bundan sonra kıyamete kadar devam edecek gibi görünmekte.

5 Ocak 2011 Çarşamba

ARILAR ARASINDA HABERLEŞEME VAR MI?

ARILAR BİR BİRLERİNE BİLGİ AKTARIYORLAR

Arıların kendi aralarında iletişim kurdukları bir dilleri vardır.Adeta bilinçli varlıklar gibi hareketler yaparlar, içinde yaşadığı hayat alnını değerlendirirler ve son derece yetkin kararlar alabilirler.Bu yönleriyle diğer bütün hayvanlardan daha farklı olduklarını ortaya koyarlar.
Arıların kovana taşınması gereken nektarın yeri ve niteliği konusunda diğer bireylere haber aktardıkları1973 yılından beri net olarak bilinmektedir.Avusturyalı zoolog Karl von Frich, arıların bu özel iletişimi keşfi yapan arının , kovan içinde özel bir uçuşla sağladığını ortaya koymuş bu çalışmasıyla 1973 yılında Nobel ödülü kazanmıştır.Kovanın yakınındaki bir nektar bölgesinin varlığının anlaşılmasından kısa bir süre sonra,dakikalar içinde diğer bireylerin oraya akın akın geldiği görülür.Diğer arıların bu bölgeye yönelmesi bölgeyi keşfeden ilk arının diğer arılara bilgi aktarması ile oluşmuştur. Bu bilgi aktarma işi arının kovan içinde yaptığı bir takım titreşim hareketleridir. Kimi uzmanlar bu titreşim hareketine arı dansı da derler.
Nektar bölgesinin kovana yakınlığı veya uzaklığına göre , keşfi yapıp bilgiyi aktaracak olan arının dans hareketleri değişiklik gösterir.Yakın için yapılan hareket ile uzak için yapılan hareket aynı değildir.Yakın için dairesel hareketler görülürken uzak için 8 şekilli hareketler görülmektedir.dansçı arı bu hareketlerine ilave olarak düz uçuşlar da yapar.Bu dans hem yiyeceğin ne kadar uzakta olduğu hem de onu bulmak için hangi yöne uçulması gerektiği konusunda bilgiler içerir.Yiyeceğin uzaklığı dansın temposuyla anlatılır. Yakındaki besin kaynağı için hızlı, uzak için ise daha yavaştır.Arının kendini sağa sola salladığı düz uçuş sırasındaki yönü ise çiçek özünün yerini belirtir.
Esas ilginç olan bu haberleşme sistemi değil.Ondan daha gizemli olanı ise keşifçi arının diğer arkadaşlarına bilgi aktardığı yer, ne nektar bölgesinin ne de güneşin görülemediği karanlık kovan içidir.Güneş arıların pusulasıdır.Karanlık bir zeminde güneşin açısına dayalı tarifler yapılmaktadır.Petekler kovan içine düşey konumda dizilmişlerdir.Bilgi aktaran arı bu düşey zeminde karanlık içinde diğer arkadaşlarına yatay düzlemsel bir bölgeye ait anlatımlar yapmaktadır.Bilgiyi alan arılar, yiyeceğe ulaşmak için dışarı çıktıklarında aldıkları bilgileri yeni ortama uyarlarlar.Yine bu uyarlamanın nasıl yapılacağına , güneşe göre hangi açıya göre uçulacağı keşifçi arı tarafından kovan içi dans hareketiyle herkesin anlayacağı şekilde anlatılır.Bilgiyi alan arılar adeta otomatiğe bağlanmış bir uçak gibi asıl gitmesi gereken yere hatasız olarak ulaşırlar.Bal özünü toplayıp kovan içinde kendilerini bekleyen işçi arılara teslim ederler.
Aslında bütün bu anlattıklarımız ne akıl nede idrak işidir. Yalnızca Yüce Yaratıcı tarafından yüklenen bir programın icrasıdır.Yoksa akıllı insanların, arıcılık üzerinde çalışarak Nobel ödülü kazanmış profesörlerin yapamayacakları harika ürünleri arıların akıl ve idrakleriyle yaptıklarını iddia etmek bir anda arıları profesörlere öğretmen yapar ki sanırım hiçbir kimse bu saçmalığı kabul etmek istemez.Demek ki Allah arı gibi bir böceğin aliyle bize bal gibi arı sütü gibi leziz ve eşsiz nimetleri ikram ediyor.

4 Ocak 2011 Salı

KÖRÜK YAKITIMIZ VARROVA İLACIMIZ OLSUN




Arıcı körüğü arıcının en temel malzemelerindendir.Maskesiz ve eldivensiz bile çalışsa arıcı, körüksüz asla kovanın kapağını kaldırmamalıdır. Arı muayenesi yapılacağı yada her hangi bir şekilde kovan kapağı kaldırılacağında kullanma gereği duymasa bile, olabilecek sürpriz durumlar için körüğünü yakılı tutmalıdır.Körük kullanıldıktan sonra içi boşaltılmalı,her hangi bir şekilde yağmur suyu veya başka şekillerde ıslanmayacağı, nem almayacağı bir yerde içi dolu olarak yanmaya hazır şekilde bırakılmalıdır.Bu tür tedbirler bir sonraki ziyaretimizde kullanacağımızda zaman kazandıracağı gibi ani ve acil durumlar için de isabetli bir tedbir olacaktır.
Yakıt olarak ağaç çürüğünden oluklu mukavvaya kadar yanabilen bir çok gereç kullanılabilmektedir.Ancak körük yakıtında seçici olmak tabii olan gereçleri tercih etmek gerekir. Bunun arı sağlığı için önemi olduğu gibi bal ve petekte kimyasal kalıntı olmaması içinde gerekliliği vardır.Oluklu mukavva kullanımı kolay, bol ve soğuk duman vermesi dolayısıyla tercih edilen bir yakacak türü olarak kullanılmaktadır.Bizzat uygulamalarımızda gördüğümüz durum sonucunda kullanmaya karar verdim.Sebebi ise çıtaların üzerine zift akıtması en büyük neden olmakla birlikte muhtevasında bulunan kimyasal maddelerin bal ve peteklerde kalıntı yapacağı düşüncesidir.
Hem arıcılıkta hem de başka alanlarda kullandığımız bir çok malzemenin olumlu yanları olduğu gibi olumsuzlukları da bulunmaktadır.Kullanılacak araç ve gereçlerde fayda zarar analizi yaptıktan sonra faydalı yönü çok olanı tercih etmek gerekir.Körük yakıtı ile varrova mücadelesinin de mümkün olduğu son zamanlarda çok yazılıp çizilmeye başladı. Bunlardan bir tanesi de portakal kabuklarının körük yakıtı olarak kullanılmasıdır.Konuyla ilgili makalede başarı oranını yüksek olduğunun altı çizilmekte yöntem arıcılara tavsiye edilmektedir.Madem ki bir yakıt kullanacağız neden portakal kabuğu yakmayalım ki?Bir diğer uygulamada kekiklerin kurutularak körük yakıtı olarak kullanılmasıdır. Gölge bir zeminde kurutulan kekiklerin nemlendirmeden ve özelliğini bozmadan saklayarak hem varrova mücadelesinde hem de kovan muayenelerinde körük yakıtı olarak kullanılması şahane bir durum.Mademki bu tür yakıtlar hem çalışmamızı kolaylaştıracak hem de varrova ile sürekli bir mücadele dönemi başlatacak , üstelik hiçbir olumsuz kalıntı bırakmadan olacak tabiî ki severek tercih ederiz.. Bu uygulamaya kafur adı verilen güzel kokulu bitkiyi de eklemek gerekiyor.Körük yakıtımız varrova ilacımızda olsun.
Tabii bu bahsettiklerimiz ideal olan ve çok faydalı bir durumdur. Her yerde bol miktarda kekik toplayıp kurutup yakmak kolay olmasa gerek.Yazın ortasında portakal kabuğunu bir sezon yetecek kadar bulmanın da öyle kolay işler olmadığı ortada.Mümkün olduğu kadar doğal olanları ve özel faydaları bulunanları tercih etmek gerekir. Ağaç kabuğuve çürüğü , mısır koçanı, sığır tersleri elbette iyi birer yakacaktır. Ama en güzeli bize bir taşla iki kuş vurduran yakıt türleridir.Haydi portakal kabuğu toplamaya…
“Mandalina, limon, greyfurt kabukları olamaz mı” diyenler oluyor.Okuduğum makalede portakal kabuğu yazıyordu.Gerisi sizin bileceğiniz bir iş.Bence önce portakal kabuğu ve kekik.Daha sonra onlar düşünülmelidir.

3 Ocak 2011 Pazartesi

ARI SİGORTASI VE BİRLİKLERİMİZ

Anladığım kadarıyla adı var kendi yok bir sigorta ürünü arı sigortası.İnterneti taradığınızda arı sigortasıyla ilgili bazı bilgiler bulsanız da derinlemesine indiğinizde karşınıza koskocaman bir hiç çıkmakta. Bir tarım sigortası olan TARSİM’in arı sigortası hizmeti yok.Diğer sigorta kuruluşlarından bizim temas kurduklarımızın hiç birinin böyle bir hizmeti de yok bu tür bir sigorta hizmetinin varlığı hakkında bilgileri de yok.Son bir haftada konuyla ilgili dokuz yazışma iki telefon görüşmesi bir yüz yüze görüşme gerçekleştirdim.Şu ana kadar arılarımı sigorta yaptıracak bir sigorta kuruluşuna ulaşamadım.
Özel sigortaları bir nebze anlayışla karşılayabiliriz ama TARSİM bünyesinde arı sigortasının olmayışına ne denir?Arıcılık tarım faaliyeti değil mi?Bu soruya hayır değil diyemez.O halde bu kepazeliği ne ile açıklamak gerekiyor?Balığın tarım sigortası var arının yok.Arı risk grubu yüksek bir tarım faaliyetidir.Eğer arıda sigorta olmayacaksa diğerlerinin olmasına da gerek yok. Hepsinden daha öncelikli olarak arının bu kapsama alınması gerekirken dışarıda tutulmasının izahın neyle nasıl yaparlar doğrusu merak ediyorum.Gerçi bu utancın en büyük sorumlusu biz arıcılardır. Bizim adımıza hizmete talip olan birliklerimizdir.
Böylesi bir hayati konuda birliklerimiz ne tür çalışmalar yapmışlardır bilen varsa bize de söylesin.Ben birliklere yazdığım yazıdan şu ana kadar cevap alamadım.Hesap sormadım.Yalnızca arılarımı nereye sigorta yaptıracağımı bilemediğimi bu konuda yardımcı olup olamayacaklarını sordum.Tenezzül edip bir cevap bile yazmadılar.kaldı ki arı sigortası için sigorta şirketlerine bastıracakta sonuç alacaklar.
Birliklerimizin varlığından nasıl haberdar olacağız. Onların var olduklarına alemet nedir?Hangi hizmetleriyle varlıklarını arıcılık kamuoyuna hissettiriyorlar merak ediyorum.

2 Ocak 2011 Pazar

KIŞ MEVSİMİNDE KOVAN İÇİ SICAKLIĞI

Arıların kışın soğuk günler ve gecelerde bir araya toplanarak salkım şeklinde kümelenir. Bu kümelenmeye kimi yörelerde sakal denirken kimi yörelerde de salkım denilmektedir..Bu kümelenme bal kemerinden başlayıp geriye doğru çatı kiremitlerinin dizilişine benzer bir yapıdadır. Ön sırada olan balını yer geri çekilir, ikinci sıradaki gelir karnını doyurur sonra diğerleri sırayla gelerek baldan nasibini alır. Bu şekilde hem aç kalmazken hem de kovan içi sıcaklığı koloninin sönmeyeceği yükseklikte tutarlar.
Altı derecede bile felç olarak ölüme mahkum olan arılar kışın dışarıda sıcaklık eksi 20’ lerde bile seyrederken içerde kolonini varlığını devam ettirecek sıcaklık var olmaya devam etmektedir.Çeşitli kaynaklar 6 derecede ölüme mahkum olan arının kovan içinde salkım halinde iken eksi 12 dereceye düştüğünde bile ölmediklerini ifade etmektedirler.Tek başına altı derece sıcaklıkta ölen arı dayanışma sırrı ile eksi 12 derecede bile hayatlarını sürdürebilmeleri ince bir sır olarak algılamak gerekir. Her şey bilimsel kurallarla açıklanamaz.Bu durumda onlarda biri olsa gerek.salkımın dış yüzeyinde sıcaklık eksi 12 olurken salkımın merkezinde sıcaklığın artı 30 dereceyi aştığını işin erbapları yazıp çizip anlatmaktadırlar..İşin ilginç yanı arılar, salkım dış yüzeyinde dondurucu soğuğa maruz kalırken ölmüyorlar ancak salkımdan kaza eseri düşerlerse tabandan tekrar salkıma çıkamayarak orada ölüyorlar.
Arılar nimeti de külfet ide eşit paylaşıyorlar.Merkezdeki bir arı orada üretilen maksimum sıcaklıktan eşit miktarda faydalandıktan sonra yerini arkasında sıralana bırakır. Kendisi dışa geçerken en dıştaki içeriye doğru bir basamak ilerler.Bu şekilde en dıştan içe doğru herkes her basamakta bulunur.Kimse bencilik etmez biri diğerinin hakkına tecavüz etmez.
Kışın dondurucu soğuklarının, başladığı, dışarıda besin kaynaklarının bulunmadığı, bulunsa bile gidiş dönüşün nerede ise mümkün olmayacak kadar zorlaştığı bu zor günlerde arılar besinlerini çok iktisatlı bir şekilde tüketirken ilkbaharda çıkacak yavrularını da düşünürler.Kovanda bulunan balların % 20 sini son bahar ve kış mevsiminde tüketirken % 80 ‘ini ilk baharda doğacak yavrularına ayırır. Ana arının yumurta atmaya başlamasıyla birlikte bal tüketimi hızlanır.Çünkü artık bahar gelmiştir. Etrafta çiğdemler çiçek açmış,bahar havası esmeye başlamıştır.
Arılar normal şartlar altında asla kovan içine pisliklerini bırakmazlar. Bir kış boyu barsaklarında tutarak uygun hava şartları oluştuğunda dışarı çıkarak gerekli boşaltım işlemini yaparlar.Ancak arıcının takviye gıda verirken kullandığı bozuk, malzemeler arının barsaklarınıda bozacağından ve dondurucu soğuklarda arını dışarı çıkması da mümkün olamayacağından kovan içini kirlettikleri görülse de aslında insan parmağının karıştığı yer karışıyor ve arının düzeni bozuyor.Yani olay arıdan değil arıcıdan kaynaklanıyor.
Arıların hızlı bal tüketişi hava şartlarının mevsim normallerinde seyretmesiyle bir tehlike oluşturmaz. Ancak aniden bozan hava arıları tekrar salkıma geçmeye zorlar ki bu durumda yavruların istemeyerek ölüme terk edilmesi söz konusu olur.Bu çeşitli yavru hastalıklarına davetiyede çıkarır.Böyle bir durumun yaşanmaması için alttan havalandırmalı kovanlarla çalışmak çözüm olabilir.

1 Ocak 2011 Cumartesi

ARICI EYLEM PLANI

Arıcılıkta yeni yıl hemen hasattan sonra başlar.Ürününü alıp deposuna koyan üretici, hemen bir değerlendirme yaparak kâr zarar cetveli çıkarır. Bir değerlendirmeyi basitçe de olsa mutlaka yapar.Bu değerlendirmenin arkasından Gelecek sezon için Plan , proğram ve hazırlayarak yeni bir başlangıç için düğmeye basar.Doğrusu da budur. Arıcılarımız sezon içinde elde ettikleri güzel neticeleri ve yaptıkları yanlışları, nedenleriyle birlikte not etmelidirler.Hataların tekrar edilmemesi , güzel işlerin sürekliliğinin sağlanması için bu gereklidir. Bu kayıt çalışmalarında bir ajanda kullanmak ideal bir yöntemdir. Gün gün ,tarih tarih olumlu olumsuz yaşananların kayıtlarının tutulması,gözlemlenen ve yaşanan meteorolojik olayların buna eklenmesi,bu durumun flora yapısına yansımalarının takip edilerek kayıtlarının alınması önümüzün görülmesi açısından bizlere fikir verecektir. Bu şekilde oluşturulmuş kayıtlar yılların akışı içinde bulunmaz bir geri plan desteği olarak arıcının önemli bir avantajı olacaktır.
Arıcı bir sezon boyunca yapacağı rutin işleri de plana bağlamalı günü geldiğinde gündemine alarak çalışmalarını yürütmelidir.Bir çalışma gündeme gelmeden konuyla ilgili bilgilerini güncellemeli, birikim ve tecrübelere ulaşarak buralardan bilgi dağarcığına yeni bir şeyler taşımalıdır. Okuyacağı kitap ve dergilerin listesi belli olmalıdır.Sezon içinde karşılaştığı sorunların çözümünde kolonilerin her yönüyle en sağlıklı şekilde yönetilmesine hazırlıklı bulunmalıdır.Mesela: oğul mevsimi için yapılacak planlamada oğul için gerekli ekipmanlar hazır tutulduğu gibi, oğul konusunda yazılanlar okunarak, bikrim ve tecrübelerden istifade edilerek arıcı kendini donanımlı bulundurmalıdır.
Buna yıllık eylem planı da diyebiliriz.Yıllık eylem planını gerçekleştirmek için uygulayacağı, metot ,teknik ve stratejileri hazır bulunan arıcı,hiçbir olumsuzluk karşısında paniklemez. Yeni durumlara kolaylıkla ve soğukkanlılıkla müdahale edebilir, sorunun çözümünü sağlayabilir.
Biz burada ideal bir plan ve programdan bahsetmiyoruz.Ancak bir fikir olması için akla pencere açıyoruz.Yeni yılda yeni bir başlangıç için bu tür bir anlayış içerisinde olunması gerektiğine işaret ediyoruz.Zira gideceği yönü bilmeyen geminin akıbeti, kayalara toslamaktır.